Thursday, January 12, 2012

Sevgi Üstüne



Birazcık üstünde durmak gerekliymiş:-) Birazcık mı, evren sevgi üzerine kurulmuş olabilir mi? Biraz yetmez ama ben de bu yazıyı bitiremem o zaman:-)

Daha önceki yazımda belirttiğim gibi; 2011'de sağlam bir sarsıntı geçirdim. Aslında şöyle oldu: Ailece Marsilya havalimanına inerken fırtınaya daldık. Uçak çok sallandı. Ben uçakta sallanmaları pek önemsemezdim. Ancak bu benim zihnimdeki tüm eşikleri aştı ve bir süre sonra "the unlikely event" oldu yani hava boşluğunu yaşadık. Sonrası tüm uçakta bağrışmalar, tekrar havada dönmeler, inerken sallanmalar...Neyse sonuçta indik inmesine de ama oldukça yıprandık. Füs bir anne olarak çok daha kuvvetliydi. En azından beraberdik diye avundu. Defne olaydan çok az etkilendi.:-)
Ben ise daha sonra işim dolayısıyla sık sık uçmak durumunda kaldım ve  her seferinde daha da kötü oldum. Sanırım o sıralarda satış baskısı, işten çıkartılma korkusu, başarısızlık korkusu hepsi uçak korkuma eklendi. Ben uçak korkusuna tutundum kaldım.

Bundan sonraki aylar, bir süreyi kendime acımakla geçirdim ve olayı kabullenememe durumunu yaşadım. Sonunda tavsiye üzerine bir psikiatristi ziyaret ettiğimde, bana korkular için bir kitap verdi ve bir de sakinleştirici ilaç. Bana tavsiyesi şuydu: "Evladım bunun üzerine git, sen sağlıklı bir insansın. Haydi bakalım toparla kendini". Bu tavsiye maalesef bana pek yeterli gelmedi. Aksine "Ya sorun nerede o zaman?" diye daha fazla yüklenmeye başladım kendime.
Sonraki her seyahatte, kafamda felaket senaryoları kurup duruyordum. Bu arada işler de yoluna girmeye başlamıştı ama nafile bende korku gideceğine, artıyordu. Hayatım giderek acı verici, sıkıntılı bir hal almıştı. Daha önce ölümlü olduğum düşüncesi hiç beni rahatsız etmezken, birden her an hem de sıralı sırasız herşeyin olabileceğini kabullenmek çok zor geliyordu.
Sonra uçak korkusu ile ilgili Davranış Bilimleri Enstitüsü'nü önerdiklerinde, "tamam şimdi çözeceğim, artık uçarım ben" demiştim.:-)
Bir sıra seanstan sonra, aslında olayın uçuş korkusundan başka şeyleri de barındırdığını anlamıştık.
Şöyle ki; ben uçuştan bahsederken bir anda konu; başarısızlık korkusu, kendini koşulsuz onaylama gibi farklı yerlere geldi. Döndük dolaştık önce bende bir direnme: "Hiç kendimi onaylamaz olur muyum?". Sonra şunu keşfettik: "Bak şu olacak, bu olacak, böyle olacaksın, ondan sonra sevgiyi hakediyorsun" diyordum kendime. Ya da annem, babam, öğretmenim... "Aferin Mithat bak, bu iyi, biz bunu onaylıyoruz haydi bakalım böyle devam et" dediği zaman sevgiyi alabileceğimi düşünüyordum.
Bunu belli bir yaştan sonra size söylemelerine gerek bile yok, sonra zihniniz zaten tüm sazı ele alıyor.
İçinde yaşadığımız toplum, mahalle, aile yargıları oluşturuyor, zihnimizde bunları bizim kim olduğumuzla özdeşleştiriyor. Bu şablona uyarsak sorun yok. Şablona uymuyorsak, "Hımm bu sevgiyi haketmiyorsun kusura bakma". Bazen şablonda sorun olabilir mi? Eh olabilir herhalde.. Yoksa bir sürü insan "demokrasi uğruna" "vatan uğruna","namus uğruna","şirketimiz uğruna" etkisiz hale getirilmezdi.
Bunun bir sürü örneği var etrafımda ve ülkemde. Bence herkesin de gördüğü ancak uğraşmak yerine unutmayı tercih ettiği bir konu.

Bu döngüyü kırmak için adım attım. Siz adım atmaya karar verdiğinizde inanın evren de her türlü imkanı ayağınıza kadar getiriyor. Bunları daha sonraki yazılarda anlatırım diye planlıyorum. Şimdilik bana sevgiyle ilgili önemli farkındalık kazandıran insanlardan birinin bir konuşmasını aşağıda paylaşmak istiyorum.Michael Brown: "Varoluş Süreci" kitabının yazarı. Koşulsuz sevgiyi harika anlatıyor bence.