Monday, March 26, 2012

Farkında Olmalı İnsan


Geçtiğimiz hafta uzun denilebilecek bir aradan sonra tekrar işe başladım.Kıtalararası işe ulaşım ve hareketli bir sektör:-) Bir yandan da permablitz ve diğer uğraşlar.. Haydi bir durayım şimdi ve uzun bir nefes alayım. Sonra Can Yücel'in şu şiirini okuyayım (Sağolsun Füsun paylaşmış) yoksa zihin alacak götürecek beni bir oraya bir buraya..


Farkında Olmalı İnsan…
Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.
Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen…
Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını
Fark Etmeli.
Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını
Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını
Fark Etmeli.
Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu
Fark Etmeli.
Henüz Bebekken ‘Dünya Benim!’ Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı
Olduğunu, Ölürken De Aynı Avuçların ‘Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum
İşte!’ Dercesine Apaçık Kaldığını
Fark Etmeli.
Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli.
Baskın Yeteneğini
Fark Etmeli Sonra.
Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini,
Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini
Fark Etmeli İnsan
Ve Ölmeden Evvel Ölebilmeli.
Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte
Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini
Fark Etmeli.
Eşref-İ Mahlukat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu
Fark Etmeli.
Ve Ona Göre Yaşamalı.
Gülün Hemen Dibindeki Dikeni, Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü
Fark Etmeli.
Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde
Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını
Fark Etmeli.
Eşine ‘Seni Çok Seviyorum!’ Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü
Fark Etmeli.
Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini, Ama Arka
Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu
Fark Etmeli.
Zenginliğin Ve Bereketin, Sofradayken Önünde Biriken Ekmek
Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini
Fark Etmeli.
FARK ETMELİ.
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,O Da Bugündür.

CAN YÜCEL

Tuesday, March 13, 2012

Topraklanmak-2

Permablitz grubuyla, bizim apartmanın arka bahçesindeki bahçe için ilk permablitz buluşmamızı yaptık. Ardından tasarım toplantımızı da bitirdik. Ne yalan söyleyeyim bu sene apartman yöneticisi olmamın, bu işte bir kolaylaştırıcı etkisi oldu :-)) Başka türlü cesaret edemeyebilirdim. Sağolsunlar, Deniz ve diğer permablitz üyelerinin desteği de gelince, haydii başlaa...
 Niyetimiz bu işi şehrin ortasında, hatta bir apartman bahçesinde olabileceğini göstermek. Niyet işin yarısı, gerisi çalışmak:-) Bakalım ne olacak:-)
Aslında ben bahçede daha önceden biraz ekip,biçme çalışmalarına başlamıştım,elim toprağa değsin, diye. Hatta Etiler'deki bahçeden getirdiğim, bir kaç karalahana fidesi ile tohumdan denediğim ıspanaklar tutmaya başladı. 
Şimdi, ekipçe bahçenin daha büyük bir kısmını permakültür prensiplerine göre tasarlayıp tekrar yapacağız.

Minik Kara lahana:-)

Ekip; her zamanki gibi bilgili,dinamik ve bu işe gönül koymuş insanlar. Bilgilerimizi paylaştığımız ilk gün bahçede keşif gezisi ve tanışma toplantısı yaptık. İkinci toplantı da bahçenin neresinde ne olur, neler yaparız diye konuştuk. Tasarımı yapan arkadaşın getirdiği taslak üzerine, ilk bahçe fikrimizi aşağı yukarı yerleştirdik.
Ayrıca tohum bombasını Didem'in bize öğrettiği şekilde salonun ortasındaki büfede yaptık. Çılgınca ama sonucunu düşününce heyecanlı. Ayrıca çok eğlenceli de:-)

İşte ekibin bir kısmı tohum bombası yaparken
Tohum bombasını oluştururken biraz kil ve bahçede havalandırma ve azot toplama görevini yapacağını düşündüğünüz bitki tohumlarını kullanabilirsiniz. Biz tere,çörek otu,maydanoz ve maş fasulyesi karışımı kullandık.


Defne ile tohum bombalarını sallarken.

 Uygulama için şimdiden heyecanlanıyoruz:-)

Friday, March 9, 2012

Topraklanmak-1

Yeşillik,toprak, beni oldum olası çekmiştir:-) Belki aileden kaynaklanan bir şey. Babam ve annem bir şekilde, kardeşim ve bana küçüklüğümüzden doğa sevgisini verdiler. Bizim çocukluğumuzda şehirde yeşillik alana ulaşmak çok kolaydı. Evimiz o zamanlar dağ başı diye adlandırılan Ulus Mahallesindeydi. Sokaktan biraz yokuş aşağıya yürüyünce aşağıdaki vadiye doğru Musevi mezarlığı boyunca böğürtlenliklere ve bitiminde erik, ceviz ağaçlarıyla dolu geniş bir yeşillik alana ulaşırdınız. Şimdi değişti tabiki oralar. Geçen gün bir arkadaşlarımın evine ilk kez gittiğimde, evlerinin çocukluğumun geçtiği evin tam karşısındaki  tepede olduğunu fark ettim. Aslında tepeler ortadan geçen yol ve evlerle birleşmiş. Yeşillik adına sadece, Musevi mezarlığındaki ağaçlar ve sonradan ekilen yol kenarındaki ağaç fidanları kalmış.Şehirler bizleri gittikçe nasılda doğamızdan kopartmış?

Geçtiğimiz sene, bizim için, ailecek toprağın bizi şifalandırdığını hatırladığımız sene oldu. Balkonumuz da sebze ve ot yetiştirme denemelerine başladık. Bunu permablitz çalışmalarıyla birleştirerek daha öğretici bir boyuta taşımaya başladık.Permablitz bilgiyi,tecrübeleri paylaşabildiğimiz ortak platform yaratıyor. Permakültür, bu grubun şablonu ve bu şablon, bitki /canlılar dünyasını birbiriyle olan ilişkilerini sürekli bize hatırlatmasından dolayı,bilgiyi daha da anlamlı hale getiriyor.
Teorik bilgi bir yere kadar :-) Permablitz'de bahçe yaparak öğrendiklerinizi uygulama ve sınama şansınız oluyor. Öncelikle kompost kavramıyla tanıştık ailece. Artıklarımızı apartmanca iyi kötü, geri dönüşüm kutularına atmaya başlamıştık zaten de, kompostun ne olduğunu ve toprak için önemini gözardı ediyormuşuz.

Burada bir parentez açmalıyım:-) Bu geri dönüşüm konusunda bizim apartman görevlisi Halil Abi'nin harika girişimleri oldu doğrusu. Belediye çöp arabalarından geri dönüşüm kutuları isteyip tüm apartman içini geri dönüşüm kutularıyla donattı. Benim gördüğüm en etkili geri dönüşüm sistemi çünkü mahalledeki geri dönüşüm bidonlarına yürüyememek gibi üşenme türü bir mazeretiniz olamaz.  Zaten kutuların devamlı dolmasından işe yaradığı belli. Umarım Kadıköy Belediyesi'nin ayrıştırma konusundaki çözümü iyidir.

Kompost ise evimizdeki organik atıkların çürüyerek toprağı besleyecek hale gelmesi olayı. Bir sistemle bağınıza,bahçenize,tarlanıza kazandırmanız mümkün. Doğada zaten bu kendiliğinden oluyor.Ölen bitki yeni bitkiye besin kaynağı oluyor.Bitkiler,hayvanlar, böcekler hep bu döngüyü devam ettiriyorlar.
Kompost yapmanın çeşitli yolları var. Bizim ev ve bahçe için kurduğumuz sistem:

Mutfakta organik atık biriktirmek için ufak bir kutu var.

Mutfaktaki kutu dolduğunda apartmanın arkasındaki
bahçedeki daha büyük bir kutuya alıyoruz.

Bahçedeki büyük kutuyu Bauhaus benzeri marketlerden bulabilirsiniz. Kendiniz de yapabilirsiniz. Büyük kutunun altı boş ve atıklar yavaş yavaş toprağa karışıyor. Sonrasında solucanlar devreye giriyor. Biraz araştırınca kompost yapmak ile ilgili bir çok kaynak olduğunu görüyorum. Soğuk kompost,sıcak kompost, mayalayarak, havasız,havalı... Bence önemli olan öyle yada böyle bir yerden başlamak ve sürdürülebilir hayata katkıda bulunmak:-))
Bu konuda permablitz deki arkadaşlardan öğrendiğim ve bilgilendiğim yer Ekosol oldu. Web sitelerinde atıkların hangilerini kullanabilirsiniz, detaylı bilgilendirmiş. Daha fazla bilgi için web sitesini ekliyorum.
http://www.ekosol.net/bilgiler/evlerde-kompost-uretimi




Tuesday, March 6, 2012

Permablitz


Önceki yazımda biraz permakültür'den bahsetmiştim. Geçen sene permakültürle ilk karşılaştığımda bu konu ile ilgili okudukça içimden "Acaba bunun eğitimi var mıdır?" diye geçiriverir dururdum. Biraz araştırınca Marmariç'te permakültüre giriş eğitimlerinin olduğunu gördüm.Biz, Fusun'la, geçen yaz 2-3 kez bu permakültür kursuna gitmeye niyet ettik.Her seferinde,ya Defneyi bırakamadık bir yerlere ya da bir şekilde işten dolayı ayarlayamadık zamanımızı. Ancak sonrasında hep "Bu işi şehirde, yanı başımızda yapmanın yolu olsa ne güzel olur" diye düşünüp dururduk.

Bir sabah Füsun "Mithat! Açık radyoyu aç, bak Permakültür'den bahsediyorlar" diye arabadan beni aradı. Hemen açıp dinlemeye başladım. Radyoda Permablitz Istanbul'un kurucularından Deniz Üçok'la röportaj yapıyorlardı. Deniz'in anlattığı Permablitz, Permakültür'ün şehir uygulamasıydı. Biraz dinleyince, "Aha, işte çözüm bu! Bu işi öğrenmek için bundan iyi fırsat olamaz." dedim. Sonuçta Deniz'in "Balkonların bile doğa sevgisinin şehirde canlandırılması için kullanılması gerektiği ve herkesin bir tohum ekerek başlayabileceğini" söylemesi beni oldukça etkilemişti.

İlgilenenler, permablitz'in herkese açık olan grup platformundan yada permakültürün Global iletişim platformundan bilgi alabilirler:

http://tech.groups.yahoo.com/group/permablitzistanbul/

http://permacultureglobal.com/projects/551-permablitz-istanbul

Ayrıca permablitzi Deniz aşağıda ki röportajında güzelce anlatmış:

http://www.yesilgazete.org/blog/2011/08/29/deniz-ucok-istanbul%E2%80%99un-orta-yerinde-permakultur-mumkun/

Ben sonrasında permablitz Istanbul grubuna üye oldum. Grubun 2011'deki 2.Bahçe uygulamasına biraz kendimi zorlayarak katıldım. Sonuçta kimseyi tanımıyordum ve nasıl karşılanacağımdan emin değildim. Bir şekilde kendi kendime " Mithat yaaa, gönüllülük üzerine başka bahçelerde çalışan insanlar, kendini doğaya vermiş bu insanlar harika olmalı, haydi zihnin vıdı vıdı ederek seni engellemeye çalışıyor boş ver katıl işte!" diyerek olaya katıldım.
İlk toplantıda insanlara kanım ısındı. İnsanlar bilgilerini paylaşmaya oldukça hevesliydi.  Zaten grubun lideri Deniz, son derece kucaklayıcı ve sıcak bir şekilde tüm üyeleri hemen entegre ediyor.Ev sahibi de sağ olsun herkesi buyur etti o gün. Yaptığımız bahçe benim çocukluğumun geçtiği semtte, yani Etiler'deydi. Eskiden yeşili bol olan şimdi ise apartmanlarla dolu olan bu semtte başlamak benim için oldukça anlamlıydı.

İşte Takım!!!

Proje, her projede olduğu gibi tasarım ve uygulama aşamalarından oluşuyor. Fark, permakültür ilkelerini ne kadar başarılı kullandığınızda. Tasarımı yapan genelde permakültür kursuna gitmiş, mimarlık bilgisi olan, arkadaşlar oluyor.Aslında, biraz tasarımdan anlayan, permakültür ilkelerini öğrenmiş, herkes tasarımı yapabiliyor sanırım.Yeri gelmişken permakültürün ilkelerinden bahsedeyim (Permakültüre Giriş Kitabından):
  • Bağıntılı yerleştirme: Her öğe (ev,gölet,yol vs.) birbirine hizmet edecek bir ilişki içerisinde yerleştirilir.
  • Her öğenin bir çok işlevi vardır.
  • Her önemli işlev diğer öğeler tarafından desteklenir.
  • Ev ve yerleşim (mıntıkalar ve dilimler) için etkin enerji planlaması yapılır.
  • Fosil yakıt kaynakları yerine biyolojik kaynakların kullanılmasının önemi vurgulanır. Arazideki enerji (yakıt ve insan enerjisi) geri dönüştürülür.
  • Elverişli araziler ve topraklar elde etmek için doğal bitki ardıllığı kullanılır ve hızlandırılır.
  • Verimli ve interaktif bir sistem için faydalı türlerin polikültürelliği ve çeşitliliği sağlanır.
  • En iyi etki için girintili yada doğal şekiller kullanılır.
Uygulama aşamasına iş gücü ihtiyacına göre isteyen herkes katılabiliyor (ilk gelen yer kapar şeklinde).
İşte uygulamadan resimler..:-) Uygulamayı tam kışa girerken bitirdik:

Anahtar Deliği (Keyhole Garden) ve Hugel Kültür Uygulamaları: Bahçe yatağını
ağaç kalıntılarıyla ve samanla yükselterek toprağı verimli hale getirme.
Malç' olarak saman kullandık.İçine kışlık fidanlarımızı yerleştirdikten sonra.. 



Monday, March 5, 2012

Sürdürülebilirlik

Bir süredir kafamı kurcalayan bir şeyden bahsetmek istiyorum size. Aslında bu 3-4 sene önce, içinde bulunduğumuz sistemin acımasızlığını sorgulamaya başladığımda yavaş yavaş anladığım bir konu.
Eh tabi ben de sistemin bir ürünü oluvermişim.. kabullenmek kolay olmadı.:-) Yanlış hatırlamıyorsam ilk defa, sevgili arkadaşım Fırat girdi kanıma. Uzun Katar gecelerimin birinde "Zeitgeist'ı" yolladı bana.. "Bunu biliyor musun" diye. Katar'da vakit bol haydi bakayım dedim. Zeitgeist, beni, o zamanlar oldukça etkilemişti. Önerdiği alternatif sistemlerle beni heyecanlandırmıştı. Sürdürülebilirlik kavramıyla ilk o zaman tanıştım. Şimdi  google'layınca Türkiye'de de site açmış olduklarını görüyorum.
http://www.zeitgeisthareketi.org/
 Merak edenler için filmin direktörü Peter Joseph'in ağzından "Zeitgeist Summary" ekledim aşağıya:




Bana bu konuda feyiz veren bir başka yaklaşım da Tom Hodgkinson'un ki oldu o dönemde. "Özgürlüğün manifestosu" adlı kitap, tamamen sisteme meydan okuyan korkusuz bir hayat stilini anlatıyordu. Her şeyin kafamızda başladığını ve iş ve alışveriş tuzağına düşüp özgürlüğümüzü kaybetmek zorunda olmadığımız, bir çok şeyi kendimiz üreterek kendi kendimize yetebileceğimiz mesajını veriyordu.



Son 2008 finansal kriz'in çıkış sebebi, sonrasında yaşananlar,ekonomilerde bir şeyleri yanlış gittiğini gösteriyor. Şimdi bitmek tükenmek bilmeyen hırs, bencillik ve korkularla inşa edilmiş bir sistemin yavaş yavaş çatırdadığını ve ekonomilerin, şirketlerin, dönüşmeye başladığını görüyoruz. Bir çok ülke şunu anladı bence: "Bu aç gözlülük hep balonlar yaratıyor ve sonunda patlayarak ekonomilere büyük zararlar veriyorlar". Bir de ne pahasına, yaşadığımız gezegenin kaynaklarını hoyratça kullanarak yapıyoruz bunları.

Gittikçe daha fazla şirketin sürdürülebilirlik üstüne kafa yormaya başladığını görüyorum. Tabi bunun altyapısını da sağlayan ülke yönetimleri. Bizim ülkede bile (HESlerin devlet eliyle teşvik edildiği canım ülkemde) "Greenpeace" gibi kuruluşlar imza toplama kampanyalarıyla sıkı bir kamuoyu oluşturuyorlar. Greenpeace örneğin GDO'lar konusunda bir bilinç yarattı. En son Türk Tabipler Birliği'nin de itirazı ile Danıştay, şirketlere bunun zararsızlığını ispat etmeleri şartı getirmiş ve yürütmeye kısmi dur tedbiri almış.  Umarım dünyanın daha da geri kalmış ülkelerindeki insanlar da uyanmaya başlarlar. Artık internetin yaygınlaşması ve bilgiye kolayca ulaşılması,gönüllü sivil organizasyonların dünya çapında çalışmaları beni ümitlendiriyor. Gene de ziyaret ettiğim Afrika ülkerindeki fakirlik ve sömürü düzeni bana pek yaman gelmişti.(Fransızlar ve İngilizler'in yerini Çinliler almış, her yer Çinli kaynıyordu). 
Bu konuda açık radyodaki Mart ayı bültenini kesin okuyun derim. Dünya'da yeni ile eski arasında savaşı çok güzel anlatmış.
http://www.acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=a&aid=29572&cat=100

Beni son olarak etkileyen ve bizzat içine çeken konu da Permakültür. Buna da gene bir şekilde Fırat'ın bak "Benim arkadaşlar şöyle bir şeyler yapıyorlar" diye yolladığı bir mail üzerine bulaştım.:-) Permaculture İngilizce "Permanent" ve "Agriculture" kelimelerinin birleşmesinden oluşuyor. Türkçeye çevirseniz herhalde "kalıcı tarım" yada "sürdürülebilir tarım" diye kullanabilirsiniz. Permakültür'ün kurucusu Bill Mollison'un "Permakültüre Giriş" kitabında ki önsözü bu sistemin doğuşunu güzel anlatıyor bize:

" Ben Tazmanya'da küçük bir köyde büyüdüm. Köyde ihtiyacımız olan her şeyi kendimiz yapardık. Kendi çizmelerimizi,metal işlerimizi kendimiz yaptık;balık tuttuk, ekmek yaptık..... 
28 yaşına kadar bir rüyada yaşadım. Vaktimin çoğunluğu ormanda ya da deniz de geçti. Geçimim için balık tuttum, avlandım. 1950'lere kadar içinde yaşadığım sistemin büyük bölümünün kaybolmakta olduğunu fark etmemiştim. Ama balık sürüleri yok olmaya başladı. Sahil şeridindeki deniz yosunları seyreldi. Geniş orman alanları ölmeye başladı....
....bilim adamı olarak geçirdiğim yıllardan sonra,bizi ve etrafımızdaki dünyayı öldürdüğünü gördüğüm siyasal ve endüstriyel sistemleri protesto etmeye başladım. Fakat kısa bir süre sonra hiçbir şey elde edilemeyen başkaldırılarda ısrarcı olmanın işe yaramadığını gördüm....1974'te David Holmgren'le birlikte çok yıllık ağaçların,çalıların,bitkilerin (sebzelerin ve otların), mantarların ve kök sistemlerinin çok yönlü verimine dayalı "permakültür" ismini verdiğim sürdürülebilir bir tarım sistemi taslağı geliştirdik."

Bu konuda bir sürü video var ben Geoff Lawton'un bu konudaki filmlerini tavsiye ederim. Sürdürülebilir yaşam, film festivalindeki Permakültürle ilgili filminden (Permaculture and soil) çok etkilenmiştim. Youtube'dan bakınca permakültürle ilgili aşağıdaki filmi de hoşuma gitti, paylaşıyorum..


Permakültür Türkiye'de bir çok kişi tarafından öğrenilmeye ve öğretilmeye başlandı.  Çanakkale Bayramiç'de http://www.bayramicyenikoy.com/sayfala.asp?id=26  ve İzmir Marmariç'de  http://marmaric.org/
ciddi uygulamaları var.
 Tüm dünyada hızla yayılan ve kabul edilen bir tarım sistemi. Önümüzde ki günlerde biz ailecek bu işin nasıl içine girdik onu anlatacağım.:-)