Thursday, April 5, 2012

İstanbul seni hapsetmiş

Geçen gün arkadaşımla konuşurken enteresan bir adamdan konuşmaya başladık. Adam Fransız, Lafarge'ın eski Genel Müdürlerinden biri, bir süre Çanakkale taraflarında zeytinyağı işi yapmış, şimdi ise İstanbul'da isteyene arkatipik tarot bakıyor:-). Ben böyle konulara açık bir insan olarak tabi ki atladım ve Füsunu da çekiştirerek adamın kapısına dayandım. Tarot derken fal bakıyor falan sanmayın. Bütün olay sizin bu dünyadaki olası amaçlarınız ve şu anda yaptıklarınız arasında ne kadar uygunluk var, onu sunmak. Bir bakıma "bizim korkularımızdan,ön yargılarımızdan, egomuzdan arınmış hayatımızı nasıl olabileceğini anlatıyor. Aslında güzel açıklaması sayfalarında var. Bakınız:-)
http://greenmanscreations.com/2010/11/17/archetypal-tarots-of-awakening/

Ben adamda güzel bir enerji hissettim. Neyse, inanırsınız, inanmazsınız:-), ayrı konu. Benim gelmeye çalıştığım mesele, adam özet olarak ikimize de "İstanbul yerine daha küçük bir yere taşının, ufak bir iş kurun, büyük değil." dediğinde son derece rahatsız olmamız. Ben "ya çocuk?, ya eğitim?" dedim. Nicolas "bu konuda ön yargıların olabilir mi?" dedi. "Yani nereden biliyorsun, gittiğin yerde daha iyi bir öğretmene rastlamayacağını? Hem uzaktan eğitim vs.. var."

Biz aslında çok önceden pek çok insan gibi şu Istanbul'daki durumumuzu sorgulamaya başlamıştık. Hep deli bir koşuşturma,hep zamansızlık,hep bir stres, sinir hali. Genede şehirden vazgeçememe.
Bizim İstanbul'daki durumumuz o meşhur maymun tuzağına benziyor:-)

"Asya’da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır.
Bir hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır.
Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı kadar büyüklüktedir, yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz.
Maymun tatlının kokusunu alır ve yiyeceği kavrar, ama yiyecek elindeyken
elini dışarı çıkartması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkamaz. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner ama kaçamaz. Aslında maymunu tutsak eden birşey yoktur. Onu sadece kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir."


Aslında İstanbul'un öyle bir enerjisi varki, gerçekten büyüsüne kapılmamak zor. Öte yandan şehir sanırım kendi krizine girdi girecek.
Geçen gün şirketteki arkadaşlardan biri, şirkete ulaşım için kullandığı Metrobüs'den bunalmış, son derece şairane bir mail yazmış ve bir de altına "Ekümenopolis-City without Limits" filminin fragmanını iliştirivermiş.
Ben de "sürdürülebilir yaşam film festivalinde" seyretmiştim. Hatırlamak güzel oldu. Seyretmeyenler için filmin fragmanını ekliyorum.  
Kim bilir belki Nicolas haklıdır. Belki de İstanbul'un güzelliklerini yaşayıp tüm bu karmaşadan uzak olma yolunu buluruz. Göreceğiz:-)

















9 comments:

  1. sizin şirkette bu tarz insanlar varsa, o da iyi birşey sayılır canım. ben şu şairane mailini de merak ettim. ama istoş'un durumu fena, içim cız ederekten seyrettim fragmanı, bir şehir nereye kadar dayanabilir?hele de ciğerlerini söküp atarsan?

    ReplyDelete
  2. Tam da benim ikilemler yasadigim bir donemde bu yazi hic iyi olmadi :( Bu sehri herseye ragmen seviyorum ama ben. Soylensem de, kizsam da, guzumu de gulduruyor olmadik bir anda! Gidecegim yerde bunlari bulamama dusuncesi bile urkutuyor. Cambridge'de bile mutlu olamadiktan, Bogaz diye diye, pis sulari olan bir nehre baktiktan sonra...

    Fus, bir el at su harf onayi durumuna acilen lutfen :P

    ReplyDelete
    Replies
    1. Doğru dediğin Berceste:-) valla İstanbul böyle bir yer işte bizde Füsle yapamadık bir türlü planlarımızı.
      Bu harf olayını sordum Füs'e ama benimki yeni versiyon mu ne Füs yardım edemedi.

      Delete
  3. maymun ornegini okudugumda cok tanidik geldi nedense :-/

    ReplyDelete
    Replies
    1. Sorma Fulya'cım sistemin sürmesi için böyle olması gerekiyor zaten. Pazarlama dediğin o tuzağı kullanma sanatı. Gel de Defne bir şeker aldığında eline, marketin en alt raflarından, anlat hikayeyi:-)

      Delete
  4. mitocum,
    uzaktan gazel okuyor olabilirim. ama asagidaki hikayeyi tam da duruma uygun oldugu icin paylasmak istedim.

    Çin düşünürü Lao Tzu'nun hikayesi

    ACELE KARAR VERMEYİN
    Köyün birinde yaşlı bir adam varmış.çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış...öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki,kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..''Bu at,bir at değil benim için:bir dost,insan dostunu satar mı''
    dermiş hep.Bir sabah kalkmışlar ki,at yok.Köylü ihtiyarın başına toplanmış:
    ''Seni ihtiyar bunak,bu atı sana bırakmayacakları,çalacakları belliydi.Krala satsaydın,ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın.Şimdi ne paran var, ne de atın'' demişler....
    İhtiyar:''Karar vermek için acele etmeyin" demiş."sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu.Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.Atımın kaybolması,bir talihsizlik mi,yoksa bir şans mı?. Bunu henüz bilmiyoruz. çünkü bu olay henüz bir başlangıç.Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez. ''köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.Aradan 15 gün geçmeden at,bir gece ansızın dönmüş...Meğer çalınmamış,dağlara gitmiş kendi kendine .Dönerken de ,vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler.''babalık'' demişler,sen haklı çıktın atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için,şimdi bir at sürün var....'' Karar vermek için gene acele ediyorsunuz '' demiş ihtiyar.''sadece atın geri döndüğünü söyleyin.Bilinen gerçek sadece bu.Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.Bu daha başlangıç.Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz.? Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden ''bu herif sahiden gerzek '' diye geçirmişler...
    Bir hafta geçmeden,vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış.Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.Köylüler gene gelmişler ihtiyara.''bir kez daha haklı çıktın '' demişler.'' bu atlar yüzünden tek oğlun,bacağını uzun süre kullanamayacak.oysa sana bakacak başkası da yok.şimdi eskisinden daha fakir,daha zavallı olacaksın'' demişler. İhtiyar ''siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz'' diye cevap vermiş.''O kadar acele etmeyin.Oğlum bacağını kırdı gerçek bu.Ötesi sizin verdiğiniz karar.Ama acaba ne kadar doğru.Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.''
    Birkaç hafta sonra ülkelerine,düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış.Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış.Köye gelen görevliler,ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar.Köyü matem sarmış.Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş,giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.Köylüler ,gene ihtiyara gelmişler.....'' gene haklı olduğun kanıtlandı'' demişler.''oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında .oysa bizimkiler,belki asla köye dönemeyecekler.Oğlunun bacağının kırılması talihsizlik değil,şansmış meğer'' ..... ''siz erken karar vermeye devam edin '' demiş ihtiyar.''oysa ne olacağını kimseler bilemez.Bilinen bir tek gerçek var.Benim oğlum yanımda, sizinkiler,sizinkiler askerde.....Ama bunların hangisinin talih hangisinin şanssızlık olduğunu sadece allah biliyor.
    Düşünürün öyküden çıkardığı sonuç şu;
    ''Acele karar vermeyin.Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının.Karar;aklın durması halidir.Karar verdiniz mi akıl düşünmeyi dolayısıyla gelişmeyi durdurur.Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir.Ve insanı huzursuz yapar.Oysa gezi sona ermez.Bir yol biterken yenisi başlar.Bir kapı kapanırken,başkası açılır.Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu

    ReplyDelete
    Replies
    1. Yok hocam bizim çabalarımız karar için değil, farkında olma hali için:-) akışına bırakmayı öğreneceğiz inşallah..

      Delete
  5. bi de bir yerde okumustum sanirim; über kariyere sahip bir anne babanin cocugu büyüdükten sonra "ben mi istedim sizden beni en güzel okullara yollamanizi, bunun icin deli gibi calisip, geceleri gec gelmenizi ve bu sebeple yüzünüzü göremememi?" demis ebeveynlere.
    üzülüyrodu anne olan, simdiki aklim olsa diye....

    ReplyDelete